1 Temmuz 2011

İş bulunacak. (Acelesi yook!). İki iş fırsatını 'Eylüle kadar çalışmak istemiyorum' diye teptim. Zaten bu cümle edildikten sonra, cümlenin ta kendisi, Ankara'nın olabildiğince dar bu sektöründe şöyle salına salına gezmiştir. Yüksek şahsiyet olduğumdan değil, Ankara'nın olabildiğince dar bu sektörü demiştim ya, o yüzden. Bu vesileyle bir daha iş bulabilir miyim sorusuna verdiğim kendinden emin olumlu yanıt yavaş yavaş yanlarından kararmaya başladı. Eski iş yerindeki muhterem bir arkadaşım 'Sen kitap ya da köşe yazısı yazmalısın' demişti. Cümle sonuna da 'kızım' eklemişti. -Bu bir ayrıntı, isteyen cümle ile kelimeyi bitiştirip okuyabilsin, bu, istekli okuyucunun yazıdan aldığı hazzı artıracak ise.-
Olabilir ne var Karaibrahimnil gibi yazabilirim. Ama ben netlikten daha yoksun olduğum için okuyanlar bir nane anlamayabilir diye sezinliyorum.
Yandaki komşumuz bana merhabadan önce 'Çoban sen kilo mu aldın?' dedi. Ben de sanki farkında değilmişim ve umrumda değilmiş gibi 'Aaaa almış mıyım bilmem' dedim. Zevkli konuşmamız bundan ibaretti. Sonra yediklerimi hazmetmiş olmalıyım ki bir yere gittim, ki neresi olduğunu okuyanın hafsalasına bırakıyorum, orda düşünmeye başladım. Ortak klişemizi düşünmeye başladım. Neden merhabadan önce, hatta onun yerine, zaten herkeşin bildiği bu gerçeklik cümle olarak sarfedilir? Bu soruya ne demem gerekir? Kendimi savunmam mı gerekir? 'Şeyyy, kortizon vermişlerdi, sigarayı da bıraktım. Ama söz, hepsini vericem abla!' Ya da bu bir yakınlaşma cümlesi ise bu kadın çatlak mıdır? Önce bir giriş cümlesi oluşturup ('Merhaba' iyi bir örnek olabilir) sonra sağlığım ile yakından ilgili abla olarak 'hayatım kendini biraz ihmal ediyorsun sanki' falan dese olmaz mı?
Aman zaten ben onun hafif kafadan sakat olduğunu hayal ediyorum. Geceleri muhtemelen uyurgezer biridir. Daha da fenası bence annesini öldürme planları yapıyor. Gece geç yatıp öğlen uyanıyor. Benden yaşça büyük bence, çoğu kez düşündüm olmayabilir mi acaba diye. Bende negatif yaş kompleksi olduğu için insanları yaşlarını tahmin etme dürtüsü adı üstünde beni dürtüyor ve idrakımı bulanıklaştırabiliyor.  Bu komşum ile ilgili fantazi dünyamın ayrıntıları burda bitmiştir.
Tom Robbins'in 'B.Bira' kitabını okudum pek beğendim. Patti Smith'in 'Just Kids'ini. O da güzeldi. Bu kitaplar hakkında bilgi falan vermem, okuyan okumuştur, okumayan ben dedim diye okuyacak ise bakar bulur okur. Bir ara bu blogda bunu çok yapıyordum. Kendi hissiyatımı ve bendeki etkilerini, izdüşümlerini vb. yazmaktansa zaten herkesin arama motorlarında iki tıkırdattığında bulabileceği bilgileri yazıyordum. Gerek yok, var mı?
Bir düşündüm de, ben ne okusam beğeniyorum. Bu benim, kendime uygun kitap seçmedeki üstün yeteneğimi kanıtlıyor başka bir çıkarım olamaz. :)
Babam hasta oldu arada. Ölebilecekleri ihtimalinin gerçeklik olarak kafama dank ettiği ve kabullenemediğim birkaç hafta geçirdim. Sanki ölmüşmüş gibi hissettim bir ara. Ameliyattan sonraki ilk sabah hastanede 'Günaydın güneşşş, günaydın dünyaaaa, canım karıcıııım' gibi tirat başlangıcını duyduktan sonra bundan sonra daha iyi yaşayacağına dair umudum arttı. Fakat artmamalı. Herkes yaşlanıp ölüyor. Şanslı ise.... Vücut kırılmadan önce ölmek daha da kötü bence. Artık öyle düşünüyorum. Kendime iyi bakmaya çalışmaya çalışıyorum.
Halbuki ondan önce yüzüyordum deli gibi. Planım Kaş-Meis arası yüzme eğlencesine katılmaktı. Herşeyim yine bol keseden atıyor gibi görünmeye başladı.
Hala Deniz'e hastayım. İlkokul 3'e geçtiğine inanamıyorum. Büyüsün ama büyümesin istiyorum. Neyse bunları demiştim.
Bir de hala fransızcayı akıcı konuşabildiğimi gördüğümde güvenim yerine geldi. Söyleyip kendimi övmez isem bu güven yine kaçacak.
Affınıza sığınırım.

Hiç yorum yok: